Datça burnu, Palamutbuku, Knidos 1 haftalık yelken eğitimi
Sizi eşsiz ve doğal güzelliğini keşfetmeniz, bozulmamış plajlarında yüzmeniz, harika küçük köylerinde dolaşmanız,korunmuş tarihini yaşamanız için Datça burnu turuna davet ediyoruz. Özellikle yeni başlayanlar için en uygun rota olan Datça burnu turundaa tatili ve yelken yapmanın zevkini bir arada yaşayın. Bu turda hem eğlenecek, hem yelken yapmanın o sonsuz zevkini tadacak, hem unutulmaz anlar kaydedecek.
Düzinelerce koylar, yüzlerce kıçtan kara yapılabilecek lokasyonu ile bu bölge bize eşsiz bir atmosfer sunuyor. Açık denizlere kapalı olmasından dolayı büyük dalgası olmaması ve devamlı rüzgar esmesi nedeniyle yelken eğitimi için en ideal lokasyonlardandır.:
Hayıtbükü yeşille mavinin coşkuyla kucaklaştığı Mesudiye Köyünün üç güzel koyundan biri, Datça merkeze 19 km uzaklıkta. Yarımadanın Akdeniz tarafında daire şeklinde küçük bir koy. Rrüzgarlara kapalı, çanak şeklinde etrafı dağlarla çevrili, çok değişik bir havası var. En sıcak zamanda bile kilima serinliğini andıran bir iklimi oluyor. Koyda lokantalar, çay bahçeleri, konaklama tesisleri bulunuyor. Tesislerde, lokantalarda, Mesudiye ovasında yetişen ürünler kullanılıyor. Yıl boyunca doğa yürüyüşleri, balık tutma, yoga gibi aktiviteler de oluyor. Hayıtbükü’nün doğu tarafında 300 m mesafede Kızılbük, batı tarafında 1 km mesafede Ovabükü koyları var.
Hayıt Bükünde sabah saatlerinde kalkıp tepelere çıkabilir veya iskele mevkiinin arkasındaki uzun plajın bulunduğu alana doğru yürüyüş yapabilirsiniz. Bahçelerin, seraların ve zeytin ağaçlarının arasından sabah yürüyüşünüzü yaptıktan sonra, kendinizi berrak sulara atabilirsiniz. Kahvaltınızı dut ağaçlarının altında çay bahçelerinde yapabilirsiniz.
Tanrılar sevdiği kullarını Datça ya gönderir demiş bir Yunanlı bir filozof. Öyle yeşil, öyle doğal ve cömertki, güneşe, doğaya ve yaşadığınız her ana daha fazla şükranla doluyorsunuz. Yeşilin ve mavinin her tonu ile bezenmiş Datça da denize dökülen fıstık çamları, bademler, okaliptüsler, harnuplar, zeytinler, meşe, mersin ağaçları, dutlar, incirler, bağlar, turunçgiller, bahçeler, çeşit çeşit şifalı bitkiler, otlar ve baharatlar ile sarıp sarmalanıyorsunuz. İster deniz kenarında olun, ister orman içlerinde doğa yürüyüşlerinde, doğanın cömertliğinin yansıması kokulara, renklere, seslere ve manzaralara doyamıyor insan.
Koyları sağlı sollu saran tepelerden fışkıran ağaçlar denize dökülürken, arasındaki büklerde yüzmek, manzaraları seyretmek, yürümek, bostanlardan gelen tazecik mahsülleri yemek, ılgın ağaçları altında uyumak, ve saati unutarak güneş zamanına uyumlanmak, doğanızla buluşmak, çocukluğunuza dönmek size kalan tek şey Datça’da.
Datça, Türkiye’nin Ege Bölgesi’ndeki Muğla iline bağlı 13 ilçeden biridir. Adını aldığı Datça Yarımadası’nın üzerinde bulunur. Datça’da Cumalı, Emecik, Hızırşah, Karaköy, Kızlan, Mesudiye, Sındı, Yakaköy, Yazıköy olmak üzere 9 kasaba bulunur. Mesudiye deniz kenarında bulunması sebebiyle en bilinenidir. Mesudiye’deki Palamutbükü Koyu ve plajı tatilcilerin en gözde yeridir. Datça son yıllarda başta Alman, İngiliz ve Ruslar olmak üzere birçok yabancı turistin arsa ve yazlık ev satın almasıyla gündeme gelmektedir. 253 km’lik sahil şeridine ve 52 koya sahip olan Datça; Ege ve Akdeniz sularının kesişme noktasında bulunur. Datça’nın en önemli sahil şeritlerinden biri Gebekum Kumulu’dır. Binlerce yıl içinde Gebekum’da deniz hareketleri ile oluşan bir çeşit mikroorganizma sahildeki kumları yiyerek yeni kumlar meydana getirmiştir. Günümüzde koruma altında olan bu kumulda 85 bitki çeşidi ve 19 kuş türü bir arada yaşar.
Adını palamut ağacından alan bu köyü zamanında yetişen palamut ağaçları yerine şimdilerde günümüzün en leziz ve en çok rağbet gören Badem ağaçları ve zeytin ağaçları bulunmaktadır.Tekne turuna katılanlar ya da yatlarıyla gelenlerin durmadan ve balık lokantalarına uğramadan geçemediği güzel koydur. Çıplak tepelerin yumuşak bir eğimle denize kavuştuğu, upuzun bir kumsal oluşturduğu, kumsal boyunca ağaçlıklar içinde köy evlerinin, küçük pansiyon ve yazlık evlerin sıralandığı, limanında balıkçı tekneleriyle birlikte yatların demirlediği bir güzel büktür Palamutbükü. Pırıl pırıl parlayan plajları, koyları , yeşilin bir çok tonunu göreceğiniz zeytin, badem ve çam ağaçları ile bir doğa harikası.Burası antik çağda , limanı ve verimli arazileri ile knidos 'un önemli bir yeri idi
Knidos önce bugünkü Datça ilçe merkezinin 1.5 km kuzeydoğusunda Dalacak burnu üzerindeki Burgaz mevkiinde kurulmuştu. Sonra Yarımadanın batı ucundaki Tekir Burnu üzerine taşındı. Knidos; bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kentti. Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, doktor Euryphon, ünlü ressamPolygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri'nin mimarı Sostratos burada yaşadı. Doktor Euryphon ve öğrencileri zamanının ikinci büyük tıp okulunu Knidos'ta kurdular. Eudoksus'un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati, ören yerinde bugün de görülebilir.
Tarihçi Strabon kenti kıyıdan Akrapolise doğru yükselen bir tiyatroya benzetir. İç ve dış limanı ikiye ayıran yarımada üzerinde özel binalar, iç limanın üzerinden Akropolis'e hafif bir eğimle yükselen yamaçlarda oluşturulan setlerde ise topluma hizmet veren binalar kurulmuş. Doğu batı yönünde uzanan 10 metre genişliğindeki 4 ana cadde setler üzerinde düz olarak yerleşmiş, caddeler arasındaki bağlantı ise merdivenlerle ve eğimli dik sokaklarla sağlanmış. Şehir 4 km'yi bulan surlarla çepeçevre sarılmış. Askeri liman ile Akropol arasında ve güneydeki ticari limana kadar geniş bir alanı kaplıyor.
Deveboynu olarak bilinen yarımada eskiden adaymış. Baş kısmı karaya bağlanarak her iki yanında suni liman oluşturulmuş. Dolgu alanına da geçişte kullanılmak üzere bir kanal açılmış. Kuzey limanı askeri amaçla kullanılıyor, her iki yanında yuvarlak kontrol kulesi bulunuyor ve ağzı zincirle kapatılıyordu. Kontrol kulelerinden güneyde olanı bugün ayakta. Güneydeki iç liman ise daha büyük ve ticari gemilerin yanaştığı limandı.
Knidos'un biri 20.000 diğeri 5.000 kapasiteli iki tiyatrosu var. Güneyde, ticari limanın yakınındaki küçük olanı. Akropoldeki büyük tiyatro ise, taşları ve mermerleri 19. yüzyılda gemilerle götürüldüğü için bugüne ulaşamamış.
Ören yerinin en güzel noktası, her iki limana hakim konumdaki Afrodit Tapınağı'dır. Yuvarlak planlı tapınağın çapı 17 metreydi. Afrodit heykeli tapınağın ortasındaydı. Kapılar heykele açılıyordu. Şimdi heykelin sadece kaidesi görülüyor.
Ören yeri gezisinin ilginç noktalarından biri de Mevsimleri ve zamanı gösteren güneş saatidir. En tepede Apollon Tapınağı var ve kent oraya doğru bir tiyatro gibi yükseliyor. Aşağıdaki Tiyatronun hemen üzerindeki Korint Tapınağı mimar Stratos'un eseriydi.
Apollon tapınağına giden yolun ortasındaki terasta bulunan Dor tapınağı üzerine erken hristiyanlık döneminde kilise yapılmış. Ören yerine yapılan kiliselerin renkli mozaiklerle kaplı tabanları bugün de görülebiliyor. Kurtarma kazıları 1996'dan beri sürdürülen ve bugüne kadar üçte ikisi tamamlanan Stoa, MÖ 3. yüzyılda Knidos'un ünlü mimarı Sostratos tarafından yapılmış. 113 metre uzunluk ve 16 metre genişlikteki yapıda 5x3.80 m.lik küçük odalar meydana getirilmiş. Odaların hepsi güneye meydana açılmaktaydı. Kentte yapılan kurtarma kazılarından buluntular ören yerindeki küçük müzede sergileniyor.
Halk arasında "Gerbekse" de denilen koy, mavi yolculuğa çıkan yatların gözde barınaklarından biri. Denizin içine dil gibi uzanan rüzgara kapalı Gerbekse Koyu sahilinde, birkaç iskele ve restoran bulunmakta. Tepede ise kale, antik kalıntılar ve kilise var. Mabedin güzelliği karşısında etkilenen yeni evli yabancı turistlere, zaman zaman tekne kaptanları mürettebatın şahitliğiyle bir nikah da burada kıyılıyor. Tepelere doğru tırmandıkça çam ve zeytin ağaçları arasından güzelliği daha da ortaya çıkan Gerbekse Koyu'nun sarp ve dik yamaçları şu anda bakir.
Sezonu 15 Kasım'a dek yaşayan bölge, meltem rüzgarlarına kapalı. Kıyısı küçük çakıllı, zemini ise yatlar için 5-7 metre arasında ve iyi çıpa tuta özellikte. Gerbekse Koyu'nun güzelliği kadar İnce Ada'nın ilginç kaya yapısı da hayranlık uyandırıyor.