Marmaris Ciftlik Bozukkale Knidos Bodrum
1 hafta gidiş, 1 hafta dönüşü olan kolay bir rotadır. Hem kısa duraklar olması, hemde çok güzel yerlerin gezilmesi açısından çok popülerdir. Özellikle yelkene yeni başlayanlar için tavsiye edilen bir rotadır. Rüzgar ve hava durumuna gore değişebilmesine ragmen genellikle uğranılan yerler :
Adını palamut ağacından alan bu köyü zamanında yetişen palamut ağaçları yerine şimdilerde günümüzün en leziz ve en çok rağbet gören Badem ağaçları ve zeytin ağaçları bulunmaktadır.Tekne turuna katılanlar ya da yatlarıyla gelenlerin durmadan ve balık lokantalarına uğramadan geçemediği güzel koydur. Çıplak tepelerin yumuşak bir eğimle denize kavuştuğu, upuzun bir kumsal oluşturduğu, kumsal boyunca ağaçlıklar içinde köy evlerinin, küçük pansiyon ve yazlık evlerin sıralandığı, limanında balıkçı tekneleriyle birlikte yatların demirlediği bir güzel büktür Palamutbükü. Pırıl pırıl parlayan plajları, koyları , yeşilin bir çok tonunu göreceğiniz zeytin, badem ve çam ağaçları ile bir doğa harikası.Burası antik çağda , limanı ve verimli arazileri ile knidos 'un önemli bir yeri idi
Knidos önce bugünkü Datça ilçe merkezinin 1.5 km kuzeydoğusunda Dalacak burnu üzerindeki Burgaz mevkiinde kurulmuştu. Sonra Yarımadanın batı ucundaki Tekir Burnu üzerine taşındı. Knidos; bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kentti. Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, doktor Euryphon, ünlü ressamPolygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri'nin mimarı Sostratos burada yaşadı. Doktor Euryphon ve öğrencileri zamanının ikinci büyük tıp okulunu Knidos'ta kurdular. Eudoksus'un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati, ören yerinde bugün de görülebilir.
Tarihçi Strabon kenti kıyıdan Akrapolise doğru yükselen bir tiyatroya benzetir. İç ve dış limanı ikiye ayıran yarımada üzerinde özel binalar, iç limanın üzerinden Akropolis'e hafif bir eğimle yükselen yamaçlarda oluşturulan setlerde ise topluma hizmet veren binalar kurulmuş. Doğu batı yönünde uzanan 10 metre genişliğindeki 4 ana cadde setler üzerinde düz olarak yerleşmiş, caddeler arasındaki bağlantı ise merdivenlerle ve eğimli dik sokaklarla sağlanmış. Şehir 4 km'yi bulan surlarla çepeçevre sarılmış. Askeri liman ile Akropol arasında ve güneydeki ticari limana kadar geniş bir alanı kaplıyor.
Deveboynu olarak bilinen yarımada eskiden adaymış. Baş kısmı karaya bağlanarak her iki yanında suni liman oluşturulmuş. Dolgu alanına da geçişte kullanılmak üzere bir kanal açılmış. Kuzey limanı askeri amaçla kullanılıyor, her iki yanında yuvarlak kontrol kulesi bulunuyor ve ağzı zincirle kapatılıyordu. Kontrol kulelerinden güneyde olanı bugün ayakta. Güneydeki iç liman ise daha büyük ve ticari gemilerin yanaştığı limandı.
Knidos'un biri 20.000 diğeri 5.000 kapasiteli iki tiyatrosu var. Güneyde, ticari limanın yakınındaki küçük olanı. Akropoldeki büyük tiyatro ise, taşları ve mermerleri 19. yüzyılda gemilerle götürüldüğü için bugüne ulaşamamış.
Ören yerinin en güzel noktası, her iki limana hakim konumdaki Afrodit Tapınağı'dır. Yuvarlak planlı tapınağın çapı 17 metreydi. Afrodit heykeli tapınağın ortasındaydı. Kapılar heykele açılıyordu. Şimdi heykelin sadece kaidesi görülüyor.
Ören yeri gezisinin ilginç noktalarından biri de Mevsimleri ve zamanı gösteren güneş saatidir. En tepede Apollon Tapınağı var ve kent oraya doğru bir tiyatro gibi yükseliyor. Aşağıdaki Tiyatronun hemen üzerindeki Korint Tapınağı mimar Stratos'un eseriydi.
Apollon tapınağına giden yolun ortasındaki terasta bulunan Dor tapınağı üzerine erken hristiyanlık döneminde kilise yapılmış. Ören yerine yapılan kiliselerin renkli mozaiklerle kaplı tabanları bugün de görülebiliyor. Kurtarma kazıları 1996'dan beri sürdürülen ve bugüne kadar üçte ikisi tamamlanan Stoa, MÖ 3. yüzyılda Knidos'un ünlü mimarı Sostratos tarafından yapılmış. 113 metre uzunluk ve 16 metre genişlikteki yapıda 5x3.80 m.lik küçük odalar meydana getirilmiş. Odaların hepsi güneye meydana açılmaktaydı. Kentte yapılan kurtarma kazılarından buluntular ören yerindeki küçük müzede sergileniyor.
Halk arasında "Gerbekse" de denilen koy, mavi yolculuğa çıkan yatların gözde barınaklarından biri. Denizin içine dil gibi uzanan rüzgara kapalı Gerbekse Koyu sahilinde, birkaç iskele ve restoran bulunmakta. Tepede ise kale, antik kalıntılar ve kilise var. Mabedin güzelliği karşısında etkilenen yeni evli yabancı turistlere, zaman zaman tekne kaptanları mürettebatın şahitliğiyle bir nikah da burada kıyılıyor. Tepelere doğru tırmandıkça çam ve zeytin ağaçları arasından güzelliği daha da ortaya çıkan Gerbekse Koyu'nun sarp ve dik yamaçları şu anda bakir.
Sezonu 15 Kasım'a dek yaşayan bölge, meltem rüzgarlarına kapalı. Kıyısı küçük çakıllı, zemini ise yatlar için 5-7 metre arasında ve iyi çıpa tuta özellikte. Gerbekse Koyu'nun güzelliği kadar İnce Ada'nın ilginç kaya yapısı da hayranlık uyandırıyor.
Sayısız koylar, burunlar ve irili ufaklı adalarla çevrili Bozburun Yarımadası, az yeşillikli tepelerinin arasında saklı cennetler barındırıyor. Bu çok girintili çıkıntılı kara parçası, Akdeniz'e kucak açan koylarıyla ünlü. Yarımadanın en güney ucu olan Karaburun'u geçtikten sonraki ilk koy, Değirmenburnu ile Kaleburun arasında kalan Bozukkale. İki burun arasında karaya doğru geniş bir körfez yapan, etrafı maki ve zeytinliklerle çevrili liman, denizciler tarafından ''Bozuk Bükü'' olarak da anılıyor. Rüzgârlara karşı korunaklı konumuyla mavi yolculuk yapan teknelerin tercih ettiği önemli duraklardan biri Bozukkale. Suyu çok berrak olan bu güzel koyda yatlara hizmet veren üç restoran bulunuyor. Tekneyle koya girdiğinizde önce tepeleri kuşatan savunma duvarları görülüyor. Burçlarla desteklenen surları hâlâ ayakta olan kale, Loryma antik kentinden günümüze kalan kalıntılar arasında. Restoranların arkasında, körfezin kuzeyindeki tepenin doruğunda bir başka kale kalıntısı yükseliyor. Korunaklı yapısıyla stratejik bir konuma sahip olan kent, antikçağdan beri önemini hiç yitirmemiş.Tarihçilere göre, İÖ 1412 yılında Atina donanmasına ev sahipliği yapan koy, İÖ 395'te yaşanan Knidos deniz savaşı öncesinde yine gemilerin toplanma noktası olmuş. Bazı haritalarda Yunanca tersane anlamına gelen Hoploteke sözcüğünden türetilen ''Oplosike Bükü'' adıyla geçen koyda bir zamanlar gemiler yapılıyor ve onarılıyordu. Bozukkale'nin hemen yanında, Korsan Koyu ve Serçe Limanı yer alıyor. Karaya derin bir kanyon gibi sokulan Serçe Limanı, lacivert denizinin yanı sıra 11. yüzyılda Bizans atölyelerinde işlenmek üzere cam taşıyan Fatımi hanedanı dönemine ait gemi batığıyla da ünlü. Sualtı kazılarıyla gün ışığına çıkan bu tarihsel değer, bugün Bodrum Müzesi'nde sergileniyor. İÖ 10. yüzyılda Rodos peraiasının merkezi olan Loryma (Bozukkale) tarihi kenti hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Karşılıklı surlarla dikdörtgen şeklinde uzanan kalenin dokuz kulesi vardır. Kale, kule ve burçlarıyla gayet iyi korunmuş, sağlam bir durumdadır. Kale’ye ‘bozuk’ sözünün yakıştırılmış olması kalenin bir yanının eksik oluşu ile ilgili olabilir. Kale Rodos’un karşı kıyısının savunma birimi olduğu kanısını uyandırmaktadır. Bozukkale Koyu’na İngiliz deniz haritalarında Oplosika Bükü denmesinden eskiden kıyıda bir tersane bulunduğu anlaşılmaktadır. Ege’de seyreden bütün yatlar Bozukkale’yi durak yeri olarak kullanırlar. Coğrafi durumu ve liman girişinin darlığı nedeniyle Peleponnes Deniz Savaşları’nda bu limanı Atina gemileri de kullanmıştır. İÖ 395 yılında Atina’lı kumandan Karor, Knidos savaşından önce gemilerini burada toplamış ve İÖ 305 yılında Antigonos’un oğlu Demetrios da Rodos’a yaptığı saldırı hazırlıkları için bu limanı seçmiştir.
HALICARNASSOS (HALICARNASSUS/BODRUM) : Bodrumlu olan tarihin babası Herodot doğduğu toprakların kuruluş tarihini MÖ 1. yüzyıl olarak tahmin etmeder. Günümüzde Peynir Çiçeği Mağarası'nda bulunan izler ise yarımada tarihini 5000 yıl kadar geriye götürür. Yerleşik halk olan Lelegler ile Karların birarada yaşadığına dair izlere rastlanır. Ancak Perslerin Anadoluyu işgalinin ardından Karya bölgesi de Pers yönetiminde bir Karya şehri olur. Birçok tarihi belgede denizci halklardan biri olarak anılan Karyalıların ünlü yöneticilerinden I. Artemisia, MÖ 480'de Yunanlılara karşı Perslerle birlikte savaşarak dünyanın ilk kadın amirali ünvanını alır. Tarihçi Herodot memleketlisi bu kadın kahramanın öyküsünden uzun uzun söz etmektedir. Denizde varlığını bir çok kez kanıtlamış bu halk MÖ 367 yılında Satrap Mausolos'un Karya merkezini Milas'tan Bodrum'a taşıması ile ayrı bir önem kazanır. Mausolos, kız kardeşi ve karısı II. Artemisia ile Halikarnassos'a en parlak dönemini yaşatırlar. O zamanlarda yapılan Mausoleum bugün dünyanın 7 harikasından biri kabul edilmektedir. Mausolos yönetiminden günümüze kalan sadece bu anıt mezar değildir. Şehir yönetim merkezi olmanın özeniyle imar edilmiştir. Günümüzde dahi hizmet veren tiyatro bunun örneklerindendir. Mausolos'un ölümü ile yeni bir kadın yönetici ile yeni bir zafere imza atar Karyalılar. MÖ 353 yılında Rodos adası ele geçirilir.
Karya'da da tıpkı Mısır'da olduğu gibi kardeşler birbirleriyle evlenmiştir. Mausolos ve II. Artemisia'da olduğu gibi, kraliçe Ada'da kardeşi Idrius ile evlidir. Idrius'un ölümü üzerine tahta kraliçe Ada geçer ama iç çekişmeler nedeniyle Labranda'ya sürülür. İskender'in kuvvetleri gelinceye kadar orada kalır ve ancak, ünlü komutanın himayesinde Halicarnassus'a geri döner. İskender ordularına büyük direnç gösteren yarımada, işgalin ardından eski gücünü bir daha yakalayamaz ve kuçulerek, sık sık yönetim değiştirmeye başlar. Bir dönem Afrodisias'a bağlı bir piskoposluk merkezi olarak kayıtlara geçer. Roma ve Bizans yönetimlerinin ardından 11. yüzyılda Osmanlıların eline geçer.
Rodos Adası'nı Kudüs yolundaki büyük projenin duraklarından birine dönüştüren haçlılar, 15. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'ndan Bodrum limanında bir kale yapma izni alırlar. St. Jean Şövalyeleri yaklaşık yüz yıl süren bir çabadan sonra bugün Bodrum Kalesi olarak bilinen St. Peter(Petrum) kalesini inşa ederler. Kalenin yapımında, depremlerle ve doğa şartları nedeniyle yıpranarak bir kısmı yıkılmış olan Mosoleum'un dökülmüş taşlarının kullanılmış ve bazı mermerleri de kireç elde etmek için eritilmiştir. Osmanlı'nın son dönemlerinde hapishane olarak kullanılan bu kale, I. Dünya Savaşı'nda, Fransızlar tarafından bombalanır. 1970'lerden itibaren Halikarnas Balıkçısı mahlaslı edebiyat ve düşünce adamının tanıtımlarıyla yeniden ünlenen Bodrum, günümüzde Türkiye'nin en önemli tatil beldelerindendir.
Bugünkü Bodrum'da hayat, gündoğumundan bir saat önce başlar. Ezan sesi kimini uyandırır, günün işlerine koyulma vakti geldiğini hatırlatır, kimini ise şehrin capcanlı gece yaşamından koparıp uykuya salar. Belki de bu tezattır Bodrum'un bir tatil beldesi olarak eşsizliğini ve farklılığını ortaya çıkaran. Bir yanda su sporları, mükemmel alışveriş olanağı, deniz ürünleriyle bezeli unutulmaz akşam sofraları ile tatil olanakları, diğer yanda eşsiz bir kültürel ve tarihi mirasın sundukları ile Bodrum'da her şey farklıdır; geceyle gündüzün birbirine karıştığı bir beldedir.
Bodrum pek çok kalpte özel bir yer tutar. Türk sanaçı ve entellektüelleri için popüler bir yuvadır. Bodrum'da yaşadığı bilinen ilk yazar, "Halikarnas Balıkçısı" namıyla Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır. Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923 yılında kurulmasından sonra, Cevat Şakir Kabaağaçlı, günün politikasına ters düşen görüşleri yüzünden Bodrum'a sürülmüştü. Buradaki yaşam hakkında yazdığı roman ve öyküler, kendisi gibi romantikleri buraya çekti ve bugünkü Bodrum'un keyfini çıkardığı o bohem atmosferin doğmasına büyük rol oynadı. Adının Türkiye'nin dışında pek bilinmemesine karşın, Cevat Şakir Kabaağaçlı en az Kral Mozolus kadar Bodrum'un ünlü bir sakinidir.